Türkülerde Turna
Türküler hayatımızın âdeta vazgeçilmez bir parçasıdır. Türk insanı türkülerle konuşmuş, türkülerle dertleşmiş, türkülerle hasret gidermiş, türkülerle acılarını, sevinçlerini dile getirmiş, türkülerle selâm uçurmuş o yara, türkülerle selâm almış o yardan. Dolayısıyla türküler kültürümüzde önemli bir iletişim aracı olmuştur. Bu yüzden, türkülerde kullanılan her bir sözün kendine özgü derinliği ve anlamı bulunmaktadır. Türkülerde kullanılan kavramlarla ilgili yapılacak anlam çözümlemeleri ile bu durumun daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.
Türkülerde kullanılan kavramların hiçbiri gelişigüzel yer almış değildir. Her bir kavramın kendine özgü bir çağrışımı bulunmaktadır. Kimi zaman ayrılığın önünde en büyük engel olarak karlı dağlar görülmüş, onların aradan çekilmesi ile hasret çekenlerin kavuşacağı dile getirilmiş; kimi zaman da kahpe felekten şikâyet edilmiş. Kimi zaman güllerle konuşup dertleşmiş, ovalara seslenmiş, taşlarla konuşmuş, ceylanlarla dertleşmiş; kimi zaman da Ferhat olup dağları delmişiz. Bu yüzden türkülerde yer alan sözlerden çok, o sözlerin bir araya gelmesini hazırlayan olaylar zincirini çok iyi bilmek gerekir.
Türk kültüründe kutsal sayılan birçok kuş türü içerisinde turnanın ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Çünkü, göklerin özgürlük sevdalıları olarak bilinen turna kuşlarının, Gök Tanrı yı temsil ettiği varsayılmış ve ona kutsal bir kimlik yüklenmiştir. Aynı kutsal kimliğin İslâm tasavvuf geleneği içerisinde de sürdüğünü görmekteyiz.
Gururlarına düşkün, son derece sade bir hayat tarzını tercih eden turna kuşları, gökyüzünün engin maviliklerinde uçarken, her bir kanat vuruşları müziğin notaları gibi ahenkli, şiirin sözleri gibi armoniktir. Onların simgesel görüntüleri içerisinde, birçok imgesel anlam da ortaya çıkmaktadır. Bu imgelerin her birinin ayrı ayrı çözümlenmesi ile, turnaların Türk kültürü içerisindeki somut değerleri anlaşılmış olur.
Turnalar kimi zaman coşkunun, kimi zaman hüznün, bazen de mutluluğun habercisi olmuşlardır. Birçok halk şiirinde, özellikle halk türkülerinde duyguların anlatımında turnayı aracı olarak görürüz. Turnanın türkülerde bu kadar geniş yer almasında, onun Türk halkı tarafından çok sevilmesi etkili olmuştur.
Türkülerde turna kuşunun çok yaygın olarak kullanılmasının birçok nedeni bulunmaktadır. Bunların arasında en önemli yeri, -turnanın göçmen bir kuş olması, diyar diyar gezmesinden ötürü-, onun haber getirip götürme görevini üstlenmesi tutmaktadır. Bu özelliklerinden ötürü turnalar gurbette kalanın, hasret çekenin, nazlı yârdan ayrı olanın duygularına tercüman olurlar. Kimi zaman haber götürür, kimi zaman da haber getirir. Kimi zaman da kendisiyle dertler paylaşılır.
Geniş bir coğrafyada ve farklı kültürlerde yer edinmiş olarak karşımıza çıkan turnayı, Türk insanı giyiminde, kuşamında, halısında, kiliminde, oyasında, eşiğinde, beşiğinde, velhasıl her eşyasında motif olarak kullanmıştır.
Turna Kuşu, Orta Asya dan Japonya ya oradan da Kore ye kadar geniş bir kuşakta mukaddes olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda turna, Alevilik ve Bektaşilik kültüründe de çok önemlidir. Alevîlikte turna ve güvercin kutsal sayılan iki kuştur. Bu kuş, Alevî-Bektaşi folklorunda da önemli bir rol oynar ve Hz. Ali yi temsil eder. Yine Ahmet Yesevi, turnaya dönüşebilmektedir.
Cemin önemli bir unsuru olan semahlardaki hareketlerin her birinin ayrı ve özel bir anlamı bulunmaktadır. Turna Semahı ise, turnanın uçuşunu çağrıştırır. Turnaların gökyüzündeki hareketlerini yansıtan figürlerle semah dönen, döndükçe yükselen canlar Hakla buluşurlar. Turna semahı, bu buluşmayı anlatır. Sesi Ali ye benzetilen turna, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye göç ederken, Anadolu insanından selam götürür, onlardan da selam getirir.
“Kim gördü deryada balık izini,
Eğildi öptü Kanber in gözünü,
Turnalardan işittim avazını,
Turnalar Ali mi görmediniz mi?” (Pir Sultan Abdal)
Şah Hatai de, turnanın sesini Hz. Ali nin sesine benzeterek ona ilahi bir kimlik yükler.
Yemen ellerinden beri gelirken
Turnalar Ali yi görmediniz mi?
Hava üzerinde semah ederken
Turnalar Ali yi görmediniz mi?(Pir Sultan Abdal)
Erzurum yöresine ait sıra barlarından dördüncü barın adı da “Turna Barı”dır. Turna Barı nda biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum kadınlarınca da oynana gelmiştir.
Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek etmeye başlar. Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl mânasını çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.
Turna sürüleri göç ederken genellikle “▲” biçiminde uçarlar. Bu onlara has bir uçuş tekniğidir. Turnalar, çiftler halinde yaşarlar ve tek eşli bir hayat sürerler. Yuvalarını diğerlerinden ayırırlar. Eğer bir avcı turnanın birini vurur ya da turna çiftlerinden biri ölürse, geride kalan turna yaşamaya devam etmez ölümü seçer ve kendini suya bırakır.
Turna sadece Türk kültüründe değil, Japon kültüründe de önemli bir simge olarak yer almaktadır. 1950 nin ortalarına doğru, 1945 Hiroşima atom bombasının patlaması sonucunda Lösemi hastası olan 11 yaşındaki Sasaki Sadako, hastalığının iyileşmesi için turna kuşu origamilerini yapmaya başlamıştır. Japon inancına göre, 1000 adet turna kuşu origamisi yapıp dilek tutulduğunda, dileğin gerçekleşeceğine inanılır. Sadako, 644 turna kuşu origamisi yaptıktan sonra ölür. Arkadaşları onun yerine sayıyı tamamlamış ve cenaze töreninde mezarına turna kuşlarını koymuşlardır. Bu olay Hiroshima da Dünya çocuk barış gününün oluşmasına ve bugünün onuruna Sadako nun Seatle da bir heykelinin yapılmasına neden olmuştur. Her sene Ağustos ayının altısında kutlanan barış gününde, dünya çapında birçok çocuk tarafından yapılan turna kuşu origamileri Hiroshima ya gönderilir.
Türkülerimizde turna motifinin kullanımında üç ana temaya rastlamaktayız. Bunlardan birincisi, haber götüren, ikincisi haber getiren, üçüncüsü de kendileriyle dertleşilen turna.
1. Haber Götüren Turnalar
Haberleşmek, bir başka adıyla iletişim insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İlk çağlarda dumanla, güvercinle haberleşen insanoğlu, günümüzde elektronik ortamda karşılıklı konuşup görüşme imkânı bulmaktadır.
Teknolojinin henüz gelişmediği dönemlerde, gurbete çıkanlar, vatanından ve sevdiklerinden ayrı kalanlar, haberleşmede çeşitli araçlar kullanmışlar, bunların içerisinde de en önemli yeri turnalar almıştır. Hasretlerini, üzüntülerini, acılarını, kederlerini ya da sevinçlerini türküler aracılığı ile dile getirmişlerdir. Türkülerde en önemli haber taşıyıcıları da turnalar olmuştur. Turnaların bu misyonu üstlenmelerinde, insanın turna ile oluşturduğu duygusal bağın etkisi vardır.
Diyar diyar gezen turnaların haber götürücü olmasından daha doğal bir durum olamaz. Bunu bilen şair, onun vasıtasıyla haberleşir. Turna kendisinden aldığı haberi sılaya götürecek, onlardan aldıklarını da kendisine getirecektir.
Dolaylı haberleşme aracı olan turna, tıpkı bir mektubun sonunda konulan üç nokta gibidir. Turnayı gören sevgili, sevdiğinin kendisine neyi söylemesini istiyorsa, onu hissetmeye çalışacaktır.
Bir çift turnayı dalda gören şair, buna oldukça içerler. Çünkü onlardan haber bekleyenler var. Bu yüzden şair turnaya yalvarır:
“Seversen Mevla yı kalma yollarda
Sizi bekleyen var bizim ellerde” (Bir Çift Turna) diyerek, bir an evvel kendisinden aldığı haberi götürmesini ister.
Turnalar sadece uçuşlarıyla değil, sesleriyle de insanları etkilemişlerdir. Şair onun ötüşündeki yakıcılık ile kendi durumu arasında paralellik kurar. Eşinden ayrılan turna dertli ötmektedir.
“Turnam dertli öttün, derdimi deştin
El vurdun, yaremin başını açtın.” (Bir Çift Turna) mısralarında, turnanın dertli ötüşü iki nedene bağlanmıştır. Ya eşinden ayrılmış, ya da yolunu şaşırmıştır. Bilindiği gibi turna, tek eşli bir hayat sürer. Eşinden ayrılmış olması onun hayatının da sona ermesi anlamına gelir. Turnanın bu özelliği ile kendisi arasında ilgi kuran ozan, acısını onunla paylaşır. O da sevdiklerinden ayrılıp gurbet ellere düşmüştür. Bu yüzden turna ile kendi arasında bir yakınlık kurar.
Turnalar hiç durmadan kilometrelerce uçabilen ve havada en uzun kalan kuş türlerinin başında gelir. Şair bu durumu bildiği için, turnanın kendi memleketini de durmadan geçeceğinden endişelenir ve ona şöyle seslenir:
“Fazla gitmen bizim köye varınca
Selam söylen eşe dosta sorunca”
Muharrem Ertaş ın çırağı olarak yetişen ve türkülerinde genellikle Anadolu insanının yanıklığını, hüznünü ve yer yer de sevincini işleyen Keskinli mahalli sanatçı Hacı Taşan (1930-1983), “Allı Turnam” türküsünde, turnalarla eşe dosta selam gönderilir.
“Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle.” dedikten sonra, turnanın sılaya varınca ne söylemesi gerektiği de tembih edilir. Önce güzel şeyler söyleyecek. Umutla bekleyenlerin umutlarını kırmayacaktır.
“Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle.” denilecektir. Böylece kendi durumundan eş, dost ve yaran haberdar olacaktır.
Aşık edebiyatının önemli isimlerinden olan Gevheri nin “Garip Turna” türküsünde sıladan, yardan ve sevenlerden ayrı kalmanın, kendisini ne hâle koyduğunu turnalar aracılığı ile sılaya iletir. Gevheri ayrılığın acısını;
“A zalim engeller yolumu bağlar
Yarimin hasreti ciğerim dağlar” mısraları ile ifade etmektedir.
Aşık tarzı Türk şiirinin tanınmış simalarından Erzurumlu Emrah, dost iline giden turnalara,
“Uğrar isen yar yanına
Eyle selamı selamı.” dedikten sonra, gurbetin ve ayrılığın alnına yazılmış bir yazı olduğunu belirtir. Emrah ın tek arzusu vardır. O da yare kavuşup, onun elinden bade içmektir. Ancak bu arzusunu gerçekleştirebileceğinden de emin değildir.
Hayatı hakkında çok fazla bir bilgiye sahip olmadığımız Ercişli Emrah, “Katar Katar Giden Turnalar” adlı şiirinde, turnalarla sılaya haber gönderir. Emrah,
Sılada sevdiğim öz anam atam
Daha gözlemesin yollarımızı” der.
Emrah esir düşmüştür. Bu yüzden sevdiklerine kavuşmasının ihtimali gözükmemektedir. Turnalara sevdiklerinin yolunu umutla beklememesini söyler.
“Gündüz akşama dek ceza ederler
Akşam da bağlarlar ellerimizi
Musa Eroğlu nun derlediği, Mut yöresine ait “Telli Turnam” türküsünde,
“Telli turnam selam götür
Sevgilimin diyarına
Üzülmesin ağlamasın,
Belki gelirim yarına” diyerek, telli turnadan sevgiliye kavuşmanın yakın olduğu haberini götürmesi istenir.
Turna sadece selamı götürmekle kalmaz. Kimi zaman da, her ne şart altında olursa olsun haberi ulaştırması gerekir. “Gidin Turnalar Gidin” adlı anonim türküde bu durum şöyle ifade edilmiştir:
“Gidin turnalar gidin
Yarime selam edin
Yarim uykuda ise
Uykusun haram edin”.
Gaziantep yöresinde söylenen “Yüce Dağ Başında Uçan Turnalar” adlı türküde ise, selam gönderme şarta bağlanmıştır. Eğer yolları bizim köyden geçecek olursa selam gönderilecek, aksi takdirde selam göndermesinin bir anlamı olmayacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere, turnaların güzergâhı da önemli olmaktadır.
“Bir selam var göndereyim yarime
Bizim köye uğrar ise yolunuz” Turnalar sadece bununla kalmayacak, gurbette kalmış olmanın acılarını da anlatacak.
Kimi türkülerde de, turnanın bizzat gideceği yer belirtilir. Yani tabir yerinde ise, haber götüreceği adres söylenir.
“Turnam gidersen Mardine
Turnam yare selâm söyle.”
2. Haber Getiren Turnalar
Turnalar sadece haber götürmezler, aynı zamandan eşten, dosttan, yarandan haber de getirirler. Haber getiren turna türkülerinin sayısı da bir hayli fazladır. Bunlardan biri de Pir Sultan Abdal a aittir. Türküde yüce dağ başından süzülerek gelen turnaya seslenen şair,
“Yüce yüce dağlardan mı gelirsin
Hayır mı gök turnam yardan ne haber?” dedikten sonra, yarinden ayrı kaldığı için çektiği hasreti turnaya anlatır ve yarinin de kendisi gibi hasret çekip çekmediğini öğrenmek ister.
Turnalarla erenler arasında bir bağlantı kurulmuştur. Erenler de tıpkı turnalar gibi bir yerde duramazlar, diyar diyar gezerler. Bu durum “Bir Çift Turna” türküsünde,
“Konup göçmek erenlerin işidir
Konup göç ki söylenesin dillerde” mısraları ile dile getirilir.
Turnalar, avcılardan çok korkarlar. Bu yüzden çok tedirgindirler. Aşık Davut Sulari de, sıladan gelen turnalarla konuşmak, onlardan haber almak ister. Ancak turnaların kendisiyle konuşmaya pek niyetleri yoktur. Ozan turnaları rahatlatmak için kendisinin avcı olmadığını,
“Sulari yi avcı sanma
Sakin kara taşa konma
Bizim yaylalardan inme.” mısraları ile dile getirir.
“Bir Çift Turna” türküsünde de Kars ilinden gelen turnaların garip ötüşleri ve göle konmaya korkmalarını avcı korkusuna bağlar.
“Bir çift turna geldi Kars illerinden
Öter garip garip bizim ellerde
Evrilir çevrilir göle konmaya
Korkar ki avcı var göllerde”
Katar katar gelen turnalar, beraberlerinde haber de getirirler. Her birinin de oluşturduğu etki farklı farklıdır. Kimisi sıla özlemini bir daha hatırlatır, kimi de sıladan gelen bir haberi ulaştırır. Karacaoğlan, katar katar olmuş gelen turnaların kendi haline bakmalarını ister. Çünkü durumu içler acısıdır. O bu durumunu şöyle ifade etmektedir.
“Gittim gurbet ile geri gelinmez
Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez
Ölsem gurbet ilde gözüm yumulmaz
Anam, atam bir ağlarım yok benim.”
Haber getiren turna türkülerini genel olarak değerlendirdiğimizde, hemen tamamında gurbet acısının getirdiği yoğun bir beklentiyle karşılaşmaktayız. Bu dramı oluşturan temel unsurları değerlendirecek olursak, mukayeseli bir yaklaşımı görmekteyiz
3. Turnalarla Söyleşme
Turnaların türkülerde yüklendiği bir başka fonksiyon da, kendileriyle dertleşme ve söyleşmedir. Gurbette kalmış, hasret çekenler veya herhangi bir derdini paylaşmak isteyenler turnalarla söyleşir. Ozan “Gitme turnam gitme bir sualim var” dedikten sonra, “Turnam neden düştün sen bu yollara?” diye sorar. Çünkü turnanın durumu hiç de iyi görünmemektedir.
“Ağlamışsın gözlerinin yaşına
Uğramışsın zemherinin kışına” mısraları bu durumu ortaya koymaktadır.
Bir başka türküde turnanın gitmemesi istenir.
“Gitme turnam bizim elden
Dön gel Allahın seversen
Ayrılık ölümden beter
Dön gel Allahın seversen” mısralarında, turna ile söyleşen ozan, âdeta turnanın kaderi ile kendisininkini benzer görür. “Gitme Turnam Yollar Iraktır” türküsünde turnanın gitmesi istenmez. Çünkü, ayrılık dayanılmaz bir acıdır. Ozan da gurbete düştüğü için, kimse ne öldüğünden, ne de sağ olduğundan haberdardır. Bu yüzden, turnaların ayrılık ateşine yanmalarını istemez ve onları yolundan çevirmeye çalışır.
“Geldim gurbet ele geri dönülmez
Kim öldüğü kim kaldığı bilinmez
Ölsem gurbet elde gözüm yumulmaz
Anam bacım bir ağlarım yok benim”
Turnalarla söyleşilen türkülerde ana temanın ayrılık ve aşk acısı olduğunu görmekteyiz. Aslında her bir türkünün ayrı bir hikâyesi ve bu hikâyeye bağlı anlam derinliği bulunmaktadır. Biz sadece bu türkülerden okuyucuları bir nebze olsun haberdar etmek ve bu konuya dikkat çekmeyi arzu ettik.
Yorumlar
Yorum Yaz